Online Sayaç
 
ERZİNCANLI DADAS
DADAss  
  Ana Sayfa
  İletişim
  Ziyaretşi defteri
  uydu görüntüsü
  Saklı sayfalar
  ANKET
  RESİMLER
  KOMİK
  EFENDİMİZİN HAYATI
  ESMAÜL HÜSNA
  LAFZATULLAH
  ERZİNCANIN TARİHÇESİ
  ERZİNCANIN COĞRAFYASI
  ERZURUM
  ERZURUMUN TARİHÇESİ
  ERZURUMUN COĞRAFYASI
  DOST SİTELER
  SORULAR VE CEVAPLAR
  İBRETLİK YAZILAR
  UMRE
*E*M*R*E* K*I*R*C*I*
POQbum .com Graphics
POQbum .com Graphics

İslami Resim Galerisi









































Sitene Ekle !
İBRETLİK YAZILAR
Beşinci önemli ders.. Önemli olan vermektir
    
Yıllar önce hastanede çalışırken, ağır hasta bir kız getirdiler.
Tek yaşam şansı beş yaşındaki kardeşinden acil kan nakli idi.
Küçük oğlan aynı hastalıktan mucizevi şekilde kurtulmuş ve
kanında o hastalığın mikroplarını yok eden bağışıklık oluşmuştu.
Doktor durumu beş yaşındaki oğlana anlattı ve ablasına kan verip
vermeyeceğini sordu.
Küçük çocuk bir an duraksadı. Sonra derin bir nefes aldı ve
"Eğer kurtulacaksa, veririm kanımı" dedi.
Kan nakli ilerlerken, ablasının gözlerinin içine bakıyor ve
gülümsüyordu. Kızın yanaklarına yeniden renk gelmeye başlamıştı,
ama küçük çocuğun yüzü de giderek soluyordu.. Gülümsemesi de
yok oldu. Titreyen bir sesle doktora sordu:
"Hemen mi öleceğim?.."
Küçük doktoru yanlış anlamış, ablasına vucudundaki bütün kanı
verip, öleceğini sanmıştı."
















Kalbinizin sesini dinleyin.

Bu öykü, çiftlikten çiftliğe, yarıştan yarışa koşarak atları terbiye etmeye çalışan gezgin bir at terbiyecisinin genç oğlunun öyküsüdür.
Orta ikideyken, büyüdüğü zaman ne olmak ve yapmak istediği konusunda bir kompozisyon yazmasını ister hocası. Çocuk, bütün gece oturup günün birinde at çiftliğine sahip olmayı hedeflediğini anlatan 7 sayfalık bir kompozisyon yazar. Hayalini en ince ayrıntılarıyla anlatır. Hatta hayalindeki 200 dönümlük çiftliğin krokisini de çizer. Binaların, ahırların ve koşu yollarının yerlerini gösterir.
Ertesi gün hocasına sunduğu 7 sayfalık ödev, tam kalbinin sesidir.
İki gün sonra ödevi geri aldığında, kağıdın üzerine kırmızı kalemle yazılmış kocaman bir "sıfır" ve " dersten sonra beni gör" uyarısını görür."Neden sıfır aldım ?" diye merakla sorar hocasına. " Bu ödev, senin yaşında bir çocuk için gerçekçi olmayan bir hayal " der hocası. " Paran yok. Gezgin bir aileden geliyorsun. At çiftliği kurmak büyük para gerektirir. Önce araziyi satın alman lazım. Damızlık hayvanlar da almalısın. Bunu başarman imkansız" der ve ekler : " Eğer ödevini gerçekçi hedefler belirledikten sonra yeniden yazarsan, o zaman notunu yeniden gözden geçiririm."
Çocuk evine döner. Uzun uzun düşünür. Babasına danışır. "Bak oğlum," der babası, "bu konuda kararını kendin vermelisin. Bu, senin için oldukça önemli bir seçim."
Çocuk bir hafta kadar düşündükten sonra ödevini hiçbir değişiklik yapmadan geri götürür hocasına. "Siz verdiğiniz notu değiştirmeyin ...Ben de hayallerimi."
O orta iki öğrencisi, bugün 200 dönümlük arazi üzerindeki 1000 metrekarelik evinde oturuyor. Yıllar önce yazdığı ödev ise şöminenin üzerinde asılı...






















Kim daha iyi görüyor ? 
Adamın biri, ilk defa gittiği küçük bir kasabada şaşkın şaşkın gezindikten sonra yol kenarında duran bir arabanın yanına sokulmuş ve arka koltukta tek başına oturan cocuğa:
- Buraların yabancısıyım, demiş. Parkın hemen yanıbaşındaki fırını arıyorum, cok yakın olduğunu söylediler.
Çocuk, arabanın penceresini iyice açtıktan sonra:
- Ben de buraya ilk defa geliyorum, demiş. Ama sağ tarafa gitmeniz gerekiyor herhalde. Adam, çocuğun da yabancı olmasına rağmen bunu nasıl anladığını
sormuş ister istemez.
Çocuk:
- Ihlamur çiçeklerinin kokusunu duymuyor musunuz? diye
gülümsemiş. Kuş cıvıltıları da oradan geliyor zaten.
- İyi ama, demiş adam, bunların parktan değil de tek bir ağaçtan gelmediği ne malûm?
- Tek bir ağaçtan bu kadar yoğun koku gelmez, diye atılmış çocuk.
Üstelik, manolyalar da katılıyor onlara. Hem biraz derin nefes alırsanız,fırından yeni çıkmış ekmeklerin kokusunu duyacaksınız.
Adam, gözlerini hafifçe kısarak denileni yaptıktan sonra, cebinden bir kağıt para çıkartıp teşekkür ederken farketmiş onun kör olduğunu.Çocuk ise, konuşurken bir anda sözlerini yarıda kesmesinden anlamış, adamın kendisini farkettiğini. Işığa hasret gözlerini ondan saklamaya çalışırken:
- Üç yıl önce bir kaza geçirmştim, demi, görmeyi o kadar çok özledim ki.
Sizinkiler sağlam öyle değil mi?
Adam, çocuğun tarif ettiği yerde bulunan fırına yönelirken:
- Artık emin değilim, demiş. Emin olduğum tek şey, benden iyi gördüğündür.
Söyledim...duydu anlamina gelmez
Duydu...dogru anladi anlamina gelmez
Anladi...hak verdi anlamina gelmez
Hak verdi...inandi anlamina gelmez
Inandi...uyguladi anlamina gelmez,
Uyguladi...sürdürecek anlamina gelmez...
"





















DUANIN GÜCÜ
Şükran Duymak Şükran duymak da bir yaklaşım tarzıdır ve bizim
müteşekkir olacak o denli çok şeyimiz var ki. Loise Redden isimli çok
fakir giyimli bir kadın yüzünde bir hüzünle bir manava girer. Dükkan
sahibine mahcup bir şekilde yaklaşır. Kocasının çok hasta olduğunu,
çalışamaz duruma düştüğünü ve yedi çocuğu ile birlikte aç kaldıklarını ve
yiyeceğe ihtiyaçları olduğunu söyler. John Longhouse isimli manav ona
ters bir şekilde bakarak derhal dükkanını terketmesini ister. Kadın
ailesinin ihtiyaçlarını düşünerek, lütfen efendim der, paramız olur olmaz
getirip borcumu ödeyeceğim. John kendisine bir kredi açamıyacağını çünkü
onun eski bir müşterisi olmadığını, kendisinde bir hesabının bulunmadığını
söyler. O sırada dükkanın dışında bekleyen bir müşteri ikisinin arasında
devam eden bu konuşmayı dinlemektedir. İçere girerek Johna yaklaşır ve ben
o kadının almak istediklerine kefilim der. Ailesinin ihtiyacı olan şeyleri
ona ver. Bunun üzerine manav çok isteksiz bir şekilde kadına döner ve
bir alış veriş listen varmıydı diye sorar. Louise"Evet efendim" der.
"Tamam" der manav. Şimdi onu terazinin şu kefesine koy, onun ağırlığınca
diğer kefeye istediklerinden koyacağım.!" Louise bir an duraksar, sonra
başını önüne eğer ve çantasını açarak üzerine bir şeyler karalanmış bir
kağıt parçasını çıkartır ve manavın kendisine gösterdiği kefeye özenle
bırakırken başı hala öne eğiktir. Manavın ve diğer müşterinin gözleri
terazinin kefesine dikilirken hayretle büyümüştür. Manav müşteriye dönerek
, kısık bir sesle, "İnanamıyorum." Der. İnanılacak gibi değİldi. Müşteri
manava gülerken manav çoktan diğer kefeye eline geçeni doldurmaya
başlamıştır ama nafile, diğer kefeyi yerinden bile kıpırdatamamıştır.
Terazinin kefesi artık üzerindekileri almayacak kadar doldurduğunda
çaresiz hepsini bir torbaya doldurarak kadına verir.

Şaşkınlıkla üzerinde bir şeyler çiziktirilmiş kağıdı eline
alır ve okur. Bir de bakar ki orda bir alış veriş listesi
yoktur. Sadece bir dua yazılıdır. "Tanrım neye ihtiyacım
olduğunu sen bilirsin, kendimi senin ellerine teslim ediyorum."

Manav taş gibi bir sessizliğe bürünmüştür. Loise kendisine teşekkür ederek
dükkandan ayrılır. Müşteri Johnun eline bir elli dolarlık tutuştururken,
her kuruşuna değdi, der.

Daha sonra John Longhouse terazisinin
kefelerinin kırılmış olduğunu görür. Bu nedenle duanın ne kadar ağır
çektiğini sadece Tanrı bilir.

DUA BİZİM İÇİN HİÇBİR MALİYETİ OLMAYAN
BEDAVA BİR HEDİYEDİR.
.




















Down Johnny
     Geçen sonbahar, Orta batıdaki büyük bir süpermarket zincirinin 3000 çalışanına "Müşteri Sadakatini Kazanmak ve İşyerindeki Ruhu Canlandırmak" başlıklı bir konuşma yapmam istenmişti.

     Üzerinde durduğum fikirlerden biri "yaptığın işe imzanı atmak"tı. İşyerinde bütün o eleman azaltmalar , yeni inşa çalışmaları, bunaltıcı teknolojik değişiklikler ve stres karşısında her birimizin kendimiz ve işimiz hakkında daha iyi hissetmenin bir yolunu bulmamızın çok önemli olduğunu düşünüyorum. Bunu yapmanın et etkili yollarından biri , sizi , sizinle aynı işi yapan bütün diğer kişilerden ayıracak bir şey yapmaktır.

   İnsanlarla paylaştığım örneklerden biri , United Airlines'dan bir pilota ilişkindi. Bu pilot , kabinde her şeyi denetimi altına aldıktan sonra , rastgele seçtiği birkaç yolcuya elyazısıyla yazdığı teşekkür notları gönderiyordu. Birlikte çalıştığım bir grafik tasarımcıda müşterilerine gönderdiği her şeyin içine şekersiz sakız koyar, böylece ondan aldığınız hiçbir şeyi atamazsınız.

   Northwest Airlines'da çalışan bir bagaj bekçisi, kendi imzasının ,müşterilerin bavullarından düşen etiketleri toplamak ve boş zamanlarında bunları Northwest'i seçtikleri için bir teşekkür notu ile beraber müşterilerin adreslerine göndermek olduğuna karar verdi. Ondan önce, düşmüş etiketler atılır giderdi. Birlikte çalıştığım kıdemli bir yönetici, atacağı imzanın, bir çalışanına hoşuna gitmeyeceğini düşündüğü bir not gönderirken notun kenarına bir kağıt mendil iliştirmek olduğuna karar verdi.

   İnsanların ruhlarını işlerine nasıl kattıklarına ilişkin birkaç örnek verdikten sonra, izleyicileri Yaratıcılıklarını ortaya çıkarmaya ve kendi imzalarını yaratmaya davet ettim.

   Süpermarket çalışanlarına hitap ettikten yaklaşık üç ay sonra , bir akşamüstü telefonum çaldı. Arayan kişi adının Johnny olduğunu ve marketlerden birinde kasada müşterilerin torbalarını doldurmalarına yardım ettiğini söyledi. Ayrıca Down sendromu (*) olduğunu belirtti ve "Barbara, anlattıkların hoşuma gitti!" dedi. Konuşma yaptığım günün gecesi eve gittiğinde babasından kendisine bilgisayar kullanmayı öğretmesini istemişti.


   Bilgisayarda üç sütunlu tablo yaptılar. Şimdi her akşam eve gittiğinde bir "günün sözü" buluyor. Bulamadığı zamanda bir tane "uyduruyor" Sonra bu sözü bilgisayarda yazıyor, birkaç tane çıktı alıyor, onları kesiyor ve her birinin arkasına ismini yazıyor. Ertesi gün müşterilerin torbalarını "zevkle" doldururken, her birinin torbasına günün sözünden bir tane koyuyor ve böylece yaptığı işe imzasını içten,eğlenceli ve yaratıcı biçimde atıyor.

   Bu konuşmadan bir ay sonra marketin müdürü beni aradı. "Barbara bugün olanlara inanmayacaksın" dedi. "Sabah markete gittiğimde Johnny'nin kasasının önündeki kuyruk diğerlerinin üç katıydı! Bağıra çağıra etrafa emirler yağdırmaya başladım:"Daha fazla kasa açın. İnsanları buradan daha çabuk çıkarın!" Ama müşteriler "Hayır. Biz Johnny'nin kasasında beklemek istiyoruz. Günün sözlerinden almak istiyoruz!" dediler.

Müdürün söylediğine göre bir kadın müşteri onun yanına kadar gelmiş ve "Eskiden markete haftada bir gelirdim, ama şimdi buradan her geçişimde uğruyorum, çünkü günün sözlerinden almak istiyorum" demişti. (Bunun alt düzey çalışanlar için önemini bir düşünün) Son olarak bana markette en önemli kişi kim biliyor musun? diye sordu. Elbette Johnny'ydi.

Aradan üç ay daha geçti ve marketin müdürü beni yeniden aradı." Sen ve Johnny marketimizde büyük değişim yarattınız "dedi. Şimdi çiçek bölümündeki bütün sapı kırık çiçekleri kullanılmayan yaka çiçeği
buketlerini yaşı geçkin kadınların yada küçük kızların yakalarına iliştiriyorlar. Et paketleme bölümündeki elemanımız Snoopy seviyormuş ve 50,000 tane Snoopy çıkartması getirmiş. Her et paketinin üzerine bir çıkartma yapıştırıyor. Hem biz hem müşterilerimiz o kadar çok eğleniyoruz ki!"
İşte işyerinin ruhu dediğimiz
 
EMRE  
 


More Cool Stuff At POQbum.com

 
 
   
 
  ceza, rap ceza, rap
POQbum .com Graphics
POQbum .com Graphics
 
 
  ,

-----BEN-----

EMRE KIRICI

-----BEN-----

 
 
 

AUTO SHOW

 

Online Sayaç Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol